• https://www.instagram.com/ankaraataturklisesiegitimvakfi/
Bir Dehanın İzinde: Gazi Yaşargil’i Saygı ve Özlemle Andık
Bir Dehanın Ardından: Ankara Atatürk Lisesi’nde Gazi Yaşargil’e Vefa

18 Haziran 2025 tarihinde Ankara Atatürk Lisesi, yalnızca bir mezununu değil; tüm insanlığa ilham veren bir bilgeyi, Prof. Dr. Gazi Yaşargil’i derin bir saygı ve minnetle andı.

Modern beyin cerrahisinin kurucusu, tıbbın efsanevi ismi ve “Yüzyılın Beyin Cerrahı” unvanının sahibi olan Prof. Dr. Yaşargil için düzenlenen bu özel anma programı, Tarih Öğretmenimiz Aysu Atay ile Bilişim Teknolojileri Öğretmenimiz Cahit Nallı’nın koordinasyonunda büyük bir özenle hazırlandı.
Tören boyunca, bilim tarihine yön veren bir ömrün sayfaları aralandı; her satırı duygu ve gururla okundu. Öğrencilerimiz, Sayın Yaşargil’in hem mesleki başarıları hem de öğrencilik yıllarındaki mütevazı yolculuğuna tanıklık etti. Belgeseller, sunumlar ve görsellerle zenginleştirilen içerikler, salondaki herkese bir efsanenin izlerini taşımanın onurunu yaşattı.

Bu anlamlı günde, okulumuz yalnızca bir mezununu anmakla kalmadı; onun taşıdığı bilimsel mirası, çalışma azmini ve etik duruşunu genç nesillere bir meşale gibi devretti.
Bir zamanlar aynı sıralarda oturmuş, aynı bahçelerde düşler kurmuş bir çocuğun; azimle, sabırla ve tutkuyla nasıl dünyanın en saygı duyulan hekimlerinden birine dönüştüğünü görmek, öğrencilerimize hem ilham hem de umut verdi.
Prof. Dr. Gazi Yaşargil’in adı, mezun olduğu bu okulun taş duvarlarında, koridorlarında, zihinlerde ve kalplerde sonsuza dek yankılanacak.

Ruhunuz şâd, mekânınız cennet olsun hocam.
Bilime ve insanlığa kattıklarınız daima yaşayacak.





Aşağıda Tarih öğretmenimiz Aysu Atay'ın anma programında yaptığı konuşma metnini yayımlıyoruz.

 

Saygıdeğer konuklar, kıymetli hocalarım ve sevgili öğrenciler,

Ben Ankara Atatürk Lisesi 133.yıl mezunu İdil Sivaslı. Yüzyılın cerrahi Gazi Yaşargil hocamızı anma töreninde aranızda olamadığım için üzgünlüğümü dile getirmek ve 2025 Ankara Tıp mezunu bir hekim olarak bizlere her zaman ilham olan hocamız hakkında birkaç şeyden bahsetmek istiyorum.

Bugün burada yalnızca büyük bir beyin cerrahını değil, aynı zamanda bilime kendini adamış eşsiz bir insanı anıyoruz. Gazi Yaşargil ile aynı lise sıralarını paylaşmış olmak benim için gurur verici olduğu kadar ilham verici. Atatürk Lisesi’nin köklü ve disiplinli akademik eğitimin yanında eleştirel düşünme ve sorgulama kültürü ile Atatürkçü eğitim ruhu Gazi Yaşargil’in bilimsel kimliğinin şekillenmesinde hiç şüphesiz büyük bir paya sahiptir.

Tıbbın sınırlarını zorlayan, mikroskobik cerrahiyi beyin cerrahiyle birleştirerek tıbbın seyrini değiştiren Gazi Yaşargil’in bilime katkısı, mikronöroşirürji adını verdiği çığır açıcı yaklaşımıyla başladı. 1960’lı yıllardan itibaren, ameliyat mikroskobu ve mikrocerrahi aletlerini nöroşirürjiye entegre ederek; beyin ve omurilik ameliyatlarını daha hassas, daha güvenli ve daha başarılı hale getirdi. Özellikle beyin anevrizmaları, arteriyovenöz malformasyonlar, epilepsi odakları ve tümörlerin cerrahisinde geliştirdiği teknikler sayesinde o güne dek umut verilmeyen hastalar sağlığına kavuştu. Geliştirdiği Yaşargil anevrizma klipsi bugün hâlâ dünya çapında kullanılmaktadır.

Bugün bizler, onun mirasını taşıyan bir neslin fertleri olarak, yalnızca onun tekniklerini değil; insanı önceleyen, bilgiye aç, paylaşımcı ve duruşunu da yaşatmakla yükümlüyüz. “Bilim, insanı anlamadan yapılamaz. İyi bir cerrah, önce iyi bir insan olmalıdır.” sözleri ile insanı önceleyen bilim davranışı bizlere her zaman ışık olacaktır. Ve bu ışık, bilim yolunda yürüyen herkesin yolunu aydınlatmaya devam edecektir. Gazi Yaşargil’i rahmet, minnet ve saygıyla anıyoruz. Teşekkür ederim.

Ben bu dünyada hep çabaladım ve anlamaya çalıştım diyen , “Türklerin tarihiinin köklü olduğunu vurgulayan ,bahçesinde otağ bulunduracak kadar kökleriyle bağlarını koparmayan büyük tıp bilgininin , Can Yücel’in deyimiyle beynin Piri Reisi olan okulumuz 1943 yılı mezunu Mahmut GAZİ YAŞARGİL hocamızı geçen hafta 10 Haziran tarihinde kaybettik.Bugün kendisini anmak için buradayız.

Şimdi sizleri Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK ve ebediyete intikal eden aziz şehitlerimizin ve gazilerimizin,  ve başta Merhum Dr Gazi Yaşargil olmak üzere , bilim ve eğitim gönüllüsü olan tüm bilim insanlarının , manevi huzurlarında saygı duruşu ve ardından İstiklal Marşı’mızı okumaya davet ediyorum.

Gazi Yaşargil, 6 Temmuz 1925 tarihinde babasının kaymakam olarak görevi yaptığı Diyarbakır'ın Lice ilçesinde Sehavet Hanım ile Azmi Bey'in oğlu olarak doğdu. Baba tarafından Kayıhan aşiretindendi. Doğduğu yıl ailesi ile beraber Ankara'ya taşındı. Yaşamının ilk 18 yılını Ankara İçcebeci'de geçirdi. İkisi kız ikisi erkek olmak üzere dört kardeşi vardı.

Kendisi ailesini ve doğum yıllarını şöyle anlatmış :

Babam liseyi Üsküp'te okumuş. İstanbul'da da Siyasal Bilgiler’de okumuş. Ardından iki yıl yedek subay olarak askerlik yapmış ve 1914’te harp başlayınca dört yıl doğu cephesinde telgraf subayı olarak görev yapmış.

Harp sonunda İstanbul'daki abilerinden birini ziyarette annemi görünce 1920'de evlenmişler. Babam tarih ve felsefede, kendi kendini yetiştirmiş. 29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti kurulunca babam Bulgar hududundaki Sırpsındığı nahiyesine tayin olmuş. Ailesiyle oraya taşınmış. Daha sonra babamın Lice’ye kaymakam olarak atandı .

Ben 6 Temmuz 1925 Lice doğumlu bir Türküm, babam kaymakamdı, Türkiye'de yetiştim. İlk ruhi gıdamı ailemden, komşulardan, okuduğum okullardan, arkadaşlarımdan aldım. Baba tarafından efsanevi Kayıhan aşiretindenim, ana tarafım ise Sinop'tan gelmeydi.".

Doğum sırasında 'Bu çocuk ölmüş' diyorlar. Büyükannem parmağını bıngıla koymuş, demiş ki 'burada nabız atıyor, bebek ölmedi' Yani beni babaannem kurtarıyor

Büyükannemin botanik bilgisi çok iyiydi. Bir de anatomiyi bilirdi. Bana ilk olarak tavuklarda, horozlarda, hindilerde kalbi, akciğeri, bağırsakları, karaciğeri o öğretti..."

Mendel'e özenir babaannemin bahçesindeki çiçeklere dalar, toplar, birbirine karıştırırdık. Babaannem çiçekleri yok ediyoruz diye kızardı. Babam tarih, biyoloji ve dil üzerine çok uğraştı. Dil Kurumu'nda aza idi, ufakça bir kütüphanesi vardı. Kütüphanesinin köşesinde kuduz aşısını bulan büyük Fransız biyolog Luis Pasteur'ün resmi vardı. Babamızın dediği hep şuydu: 'Hayatın size ne vereceğini düşünmeyin, siz hayata ne katkıda bulunacaksınız, bakın bu adamlar neler yapmış, düşünün.'"

Benim ismimi Gazi Ata, erkek kardeşlerimi Erdem Cebe ve Günay Mete olarak koymak istemiş. Mahallede ve okulda arkadaşlarım bana; senin Gaziliğin nereden çıktı diye sormaya başlayınca, benim adım Ataç’dır dedim. Nüfus kağıdında Mahmut Gazi yazıldı, Ama arkadaşlarım bana Ataç derlerdi.

Çocukluk yıllarında oyun oynamanın da hayatının bir parçası olduğunu dile getiren Yaşargil, "Cirit, çelik-çomak, bilye oynardık. Ağız mızıkası çalardım" diyerek Ankara’daki çocukluk günlerine dair anılarını paylaşmıştı. Boş vakitlerinde sürekli okuduğunu belirten Yaşargil, "Hayatım okumakla geçti. Farklı konularda yazı yazmayı seviyorum" diye eklmiş Lise yıllarında Ankara üzerine araştırmalar yaptığını anlatmış , "Ankara’nın coğrafyasını, kültürünü, tarihçesini yazmıştım. İngiltere üzerine de yazılar yazdım. Çocukluğumdan beri içimde geliştirme ve yaratma hissi vardı" diye belirtmişti

1943 yılında Ankara Atatürk Lisesi'ndeki lise eğitimini tamamlayan Yaşargil  aynı yıl Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne başlamıştır.

Tıp eğitimine 1944 yılından itibaren iki dönem Almanya'daki Friedrich Schiller Üniversitesi'nde, ardından on dönem Basel Üniversitesi'nde devam etti. 1949 sonbaharında Basel Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olmuştur. Beyin cerrahisi alanında uzmanlaşmaya başlamadan önce, bu alanda uzmanlığın ön şartı olarak üç yıl süreyle başka dallarda çalışması gerektiği için Anatomi Enstitüsü'nde beyin anatomisi üzerine Jf Klingler'in yanında çalışmış; ardından 1950-1953 yılları arasında nöroloji-psikiyatri, iç hastalıkları ve genel cerrahi asistanlığı yapmıştır. Ocak 1953'te Zürih Üniversitesi'nde uzmanlık eğitimine başladı. Zürih Üniversitesi Beyin Cerrahisi Kliniği'ndeki çalışması sırasında ilk 12 sene (1953-1965) beyin ve orbita anjiyografisi alanına yoğunlaşıp çok sayıda hastada anjiyografi uygulaması yapmıştır. 1957-1965 yılları arasında ise e Parkinson hastalığı ve diğer hareket bozukluklarının tedavisine yönelik ameliyatlar yapmış, Zürih Üniversitesinde Fizyoloji profesörü Oscar Wyss ile ilk defa yüksek-frekanslı koagülasyon (kanama durdurma amaçlı) tekniğini kullanmış ve bu teknik sonrasında cerrahi pratiğinde yaygınlaşmıştır.

1965-1966 yıllarında ABD'de Vermont Üniversitesi bünyesindeki hayvan laboratuvarında   mikrovasküler cerrahi (mikroskop eşliğinde yapılan damar ameliyatları) öğrendi ve bu tekniği ilk defa hayvanların beyin damarlarında uyguladı.

1967'de Zürih'e döndü, Ekim 1967'de üç atardamarı tıkalı bir hastaya yeni bir atardamar bağlama operasyonunu ilk kez gerçekleştirdi. Zürih Kliniği'nde mikrovasküler cerrahi tekniğini tüm beyin ve omurilik cerrahisinde kullanmaya başladı. Bu teknik; beynin anevrizma,avernom gibi damarsal kökenli problemlerinde, beyin-omurilik tümörlerinde ve temporal epilepsi cerrahisinde rutin olarak kullanılır oldu; böylece modern nöroşirürjide yeni bir dönem başladı. Zürih'te kurulan mikrocerrahi laboratuvarı, 1968-1993 yılları arasında tüm dünyadan gelen  bir eğitim merkezi haline geldi. Yaşargil bu dönemde mikronöroşirürji üzerinde sekiz kitap yayınladı.

Zürih Üniversitesi Nöroşirürji kliniğindeki şeflik görevinden Ocak 1993'te emekli oldu. 1994'te Yaşargil, Amerika'da Little Rock şehrindeki Arkansas Tıp Bilimleri Üniversitesi’nden gelen teklifi kabul etti. Orada nöroşirürji kliniği şefi Profesör Ossama Al-Mefty ile Amerika'da ilk mikronöroşirürji merkezini geliştirdi. Bu hastanede ameliyatlar yaptı, dersler verdi, yayımlar yaptı, mikronöroşirürji laboratuvarı kurdu ve mikronöroşirürji kursları hazırladı. Ekim 2013’te Arkansas Üniversitesinden emekli oldu.

 Yaşamı boyunca bir çok ödül sahibi olan hocamızın ödüllerinden bazıları şunlardır :

•          1957 - -İsviçre Oftalmolojik Topluluğu Ödülü

•          1968 - Tıp Bilimleri İsviçre Akademisi Robert-Bing-Ödülü

•          1980 - "Yılın Sinir Cerrahı" Ödülü

•          1981 - Uluslararası Mikrocerrahi Derneği, Sidney, Avustralya, Öncü Mikrocerrah Ödülü

•          1988 - İtalya Şeref Madalyası

•          1992 - Türkiye Cumhuriyeti Tıp Ödülü

•          1997 - Nöroşirürji Dernekleri Dünya Federasyonu Altın Madalya

•          1998 - Arkansas Tıp Fakültesi, Değerli Bilim Adamı ödülü

•          1998 - Brezilyalı Nöroşirürji Der. tarafından "Yüzyılın beyin cerrahı" 

•          1999 - Nörolojik Cerrahlar Onur Madalyası, Avrupa Birliği

•         2000 - Alman Nöroşirürji Derneği

•          2000 - Amerikan Cerrahlar Koleji 2000 Onur Bursu

•          2000 - Türkiye Cumhuriyeti Üstün Hizmet Madalyası

•          2000 - Türk Bilimler Akademisi 2000 Ödülü

•          2002 - Millî Egemenlik Onur Ödülü

•          2005 - Millî Egemenlik Onur Ödülü (İkinci defa)

Okulumuz 132. Dönem mezunlarından Dr İdil Sivaslı nın duygu ve düşüncelerini okulumuz öğrencilerinden İkbal Demirarslan aktaracak.

1960'lı yıllarda ikinci yeni şiir akımının önemli isimlerinden Ece Ayhan'ın beyninde tümör tespit edildiğinde  Can Yücel, Yaşargil'e telefonla ulaşmış, ameliyatı yapmasını istemiştir. Ece Ayhan Almanya'ya gitti. Gazi Yaşargil, Can Yücel'in, Galatasaray Lisesi'nden mezun olan oğluna da  arkadaşının "emanetine" , tıp eğitimi ve beyin konusunda uzmanlık alması için yardım etti, destek verdi

*Ece Ayhan'ın anlatımına göre Yaşargil, ameliyat edeceği hastayı ameliyathaneye kadar kucağında taşımaktadır. Böyle yapmasının sebebini hastasını hissetmek istemesi olduğu belirtilmektedir. Ameliyat ettiği hasta ayılır ayılmaz da ondan dilini çıkarmasını istediği, bu isteğinin sebebinin de hastanın dilini çıkarmadan önce tükürükleri temizlemek için yutkunmaya çalışmasını görmek olduğu ifade edilmektedir. Zira bu davranışın sosyal bir davranış olarak değerlendirilmesinden dolayı, bunu yapan hastasının iyi olduğu kanaatine vardığı bildirilmektedir.

Eğitim hayatına başaladığından itibaren çalışkan bir öğrenci olan Yaşargil, okulumuzdaki yıllarından ise sevgi ve saygıyla şöyle bahsetmiştir:

Atatürk Lisesi’nde klasik şubesindeydim. Tarih hocamız İhsan Bey bizi topladı ve “Şimdiye kadar lisede iki sınıf vardı, fen ve edebiyat. Yeni bir sınıf açılıyor, Latince ve Yunanca. Avrupa’ya gitmek isteyen bu sınıfa girsin dedi. Benim aklımda Avrupa’ya gitmek vardı ve hemen Latince sınıfına girdim. Bu sınıfta dokuz kişiydik. Yunanca hocası bulunamadı bu yüzden ne yazık ki Yunancayı öğrenemedik. Çünkü batı tıbbı, felsefesi ve edebiyatında bütün terimlerin kökü Yunanca ve Latincedir. Üç yıl Latince okudum, Latince kitap okuyamasam da gramatiğini kaptım.

Avrupa’ya gideceğim diye  çok çalıştım. Ankara’daki Roma İmparatoru Agustus yazısı çok mühimdir. Onun mermer duvar üzerine yazılı hayatı, en önemli tarihi dökümandır. En azından 2000 senelik  bir yazıdır, üç ay boyunca gittim geldim, oradaki yazıyı çıkarıp hocama verdim. Coğrafya hocamı da severdim, esaslı bir hocaydı. İngiltere’yi merak ediyordum.

1943’te Viyana’ya gittiğimde orada “Siz Latince okumuşsunuz hiç böyle Türk öğrenci görmedik dediler. Latince öğrenmek 1970’li yıllara kadar Avrupa Üniversitelerinde gerekiyordu. Can Yücel ile aynı sınıftaydık, Can, hiçbir zaman şiir yazdığını söylemedi.

Sınıfta enteresan bir arkadaşımız vardı. Bir gün “Biz Viyana’ya gidelim oraya meşhur pianist Alfred Denis  geliyor, onu dinleriz. Ben onun talebesi olacağım” dedi. Bunun için para biriktirelim, öğle yemeği parasından artıralım deyince kabul ettik. Biz Can’la bir grup olduk. Diğer üç kişi başka bir grup oldu. Üç yıl sürdürdük bunu.

Can babasından Ankara eski stadının altında büyük kütüphane olduğunu öğrenmişti. Biz oraya gidip zar zor görevliyi bularak kapıyı açtırdık. Sıralanmamış paketlerce kitap bulduk, toz içindeydiler. Can’la onları çıkarıp dizmeye başladık. 2.5 ay sürdü bu kitap yerleştirme… Her ay bize 10-15 lira verdiler, biriktirdik . 120 liramız toplanmış oldu. Sene 1943, kafama koymuştum ve gidecektim.

Kendisinin de akardığı gibi Viyana'da eğitim almak amacıyla  liseden itibaren "iki can" arkadaş, eğitimleri boyunca kah çalıştılar kah harçlıklarını biriktirdiler. Okulumuzdan mezun olduktan sonra Milli Eğitim Bakanına gidip, yurtdışında okumaya gönderilmelerini istediler. Parlak notlarla okullarını bitiren gençleri dinleyen Bakan, sözüne başlamadan önce birini dışarı çıkardı. Odasında kalan gence "Seni gönderebilirim ama arkadaşını gönderirsem dedikodu olur. 'Oğluna torpil yaptı' derler. Bu yüzden onu gönderemem" dedi. Bakan oğlu babasının kararına boynunu büktü, "Madem öyle benim biriktirdiğim parayı da sen al. Hiç olmazsa amacımı kısmen gerçekleştireyim" diyerek yıllardır biriktirdiği tüm parasını arkadaşına verdi... Bakan, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'di, dedikodu olur endişesiyle yurtdışına göndermediği öğrenci ise oğlu Can Yücel'di. Yurtdışına giden öğrenci ise bugün andığımız, daha sonra dünyanın en ünlü beyin cerrahı olacak Prof. Dr. Gazi Yaşargil...

Gazi Bey ve Can bey birbirlerinden  hiç kopmadılar. Gazi Yaşargil, 1943 yılında Almanya'ya gitti ve tıp tahsiline başladı

Bu süre içinde Can Yücel ile ilişkisini hiç kesmedi. Can Yücel sık sık arayıp, derslerini sormuştur.

Gazi hoca yıllar sonrasında  Ankara'ya geldiğinde çok duygulanmış  ve tam 3 saat otomobille Ankara'yı gezmiştir. İstanbul'a geçip can arkadaşı Can Yücel'le buluştuğunda Yaşargil, 40 yıldır göremediği Can Yücel'e, "Seninkiler gibi bir şiir yazsam, başka bir şey istemem" demiş, Yücel ise şöyle yanıtlamıştır : "Ben de senin gibi bir operasyon yapsam başka bir şey istemem hayattan!"

1999 yılına gelindiğinde Can Yücel, Datça'daki evinde ağırlaşınca oğlu Hasan hocasına durumu anlatan bir yazı ile birlikte babasının onun için imzaladığı son eserini göndereceğini bildirdi. "Mekanım Datça olsun" adlı kitap, 12 Ağustos 1999'da Yaşargil'in eline geçti. "Gazi... gözümün bebeği...giderayak..." diye yazan. Aynı gün oğlu Hasan'dan "Gazi" den selam var" sözlerini duyan Can Yücel, son nefesini vermişti…

Viyanaya varışını ve eğitim yıllarını ise şöyle anlatmış hocamız: 

Bir akşam yemeğinde babama Viyana’ya gideceğimi söyledim. Trenle gideceğim deyince; “Allah akıl versin, okumadın mı gazeteleri?  Yugoslavya’da sürekli trenleri patlatıyorlar. Gidemezsin.” dedi.Sonra  Biraz sustu ve ben birileriyle görüşeyim dedi.  Uçak bulundu. Trakya, Bulgaristan, Sırbistan ve Macaristan üzerinden 200 metrede uçtuk. Akşam üstü 5’te Viyana’ya indik. Pilot benimle birlikte otobüsle şehre indi. Çantamla sokak ortasında kaldım. Elçiliği sora sora buldum. Pazar günü ısrarla kapıyı çalınca kapıyı açan kızdı.  “Sefir Beyin davetiyesi var bırakıp gelemez sizi şoför ve otomobille otele gönderecek.” dedi. Kocaman bir bina önünde iki tane kırmızı elbiseli bekçi, Grand Hotel’e girdik, süite çıktık. Aşağıya indim herkes çok şıktı, ben de günlük kılıkdaydım, yemeden yukarı çıktım, annemin yaptığı kurabiyelerimi yiyip yattım.  Ufacık camekanlı bir odada pasaportumu gösterdim, bir liste verdiler doldurmam için.

Orada liseden beni tanıyan bir arkadaşımla karşılaştım; “Sana yardımcı olurum” dedi ve evrakları doldurdu. Sonra otele gittim. Üç gün sonra geldiğinde “Burada kalamazsın burası çok pahalı, sen bizim pansiyona gel.” dedi. Yani Atatürk Lisesi dayanışması yurtdışında da hocamızla idi.

Hastanede erkek dahiliye kısmında başladım çalışmaya. Bana içinde mavi bir su olan kova verdiler ve ilk olarak koridoru temizlemeye başla dediler. Balkondaki hasta yataklarını silmemi istediler, mutfağa götürdüler beni ve oradaki hastalarla düzeni öğrettiler. Mesleğime hasta bakıcılıkla başladım. Çok gayretliydim, bir işe başladım mı bırakmam mümkün değildir. Bu baş hemşirenin dikkatini çekmiş ve Baş cerraha söylemiş. Ertesi gün cerrah beni çağırdı. Yanındakiler cepheye gitmiş ve ona yardım etmemi istedi. Hava saldırılarından sonra 10-15 yaralı getiriliyordu. Üç ay sonra tıp tahsilime başladım.

Nisan “1945’te İsviçre Basel’e geçtim

Tüm yaşamını mesleği üzerine inşa eden Yaşargil “Beyin emir verir, el emri yerine getirir. Kalp de yapılan işe rıza gösterir. İşte bu üç organın uyumuna çok önem veriyorum. Bir şey yaparken elimiz daima kalp hizasında olmalıdır. Vicdanın sesi dinlenmelidir” derdi

Beyin sağlığı için ve beyni dinlendirmek için klasik müzik dinlenebilir

Kendimizi bulmak da çok kolay değil. Felsefe, din eğitimleriyle kendimizi bulmaya çalışıyoruz. Buna çalışan kim? Beynimiz. Beynimiz hakkında pek az şey biliyoruz. Beyin çok değişik hücrelerden yapılmış. Yapısı ve işlevleri ise muazzam. Bizim 1.5 kilogramlık beynimiz, içindeki 1 trilyonluk hücresiyle makro kozmos ile mikro kozmosu kavrayabiliyor. Hem evreni, hem de hücre içini kavramamız, algılamamız ilginç. Bunu hiçbir hayvan algılayamıyor. Beyin beni şaşırtıyor.

Gazi Yaşargil’e göre beyni oluşturan yapılar arasında su koridorları bulunmakta bu koridorlar ile beynin tüm bölgelerine ulaşılabilmektedir. Daha önceden cerrahi yapılamaz denilen bölgelerdeki lezyon ve tümörleri bu anlayışla ameliyat etmiş dünya nöroşirurji tarihinde bir çağı sonlandırıp başka bir çağ açmıştır. Yaşargil doğru yöntemler ve aletlerle yapılamayacak cerrahi müdahalelerin olmadığının savunucusu olmuştur.

Gazi Yaşargil’in hayatının önemli bir bölümüne geçirdiği eski Amerika Birleşik Devletleri başkanı William j. Clinton’ın da doğduğu yer olan adı gibi kendi de küçük olan ABD’nin Arkansas eyaletinde bulunan Little Rock şehrinde “buranın Başkan Clinton’dan başka en meşhurları neler” diye sorduğunuzda “Gazi Yaşargil ve kedi balığı” olduğunu söylüyorlarmış.

Kendisinin bazı önemli söylemleri de şöyleydi :

* Herkesin beyninde muazzam bir hazine var. Gençler kendilerini yetiştirecekler, beyinlerindeki cevheri bulacaklar. Yorulmadan bıkmadan çalışacaklar. Beynimizin biricik anatomik bir yapısı var. Hepimiz birbirimizden farklıyız. Beynimizde sosyal bir beyin var. İnsanlığı o yaratıyor, kültürel beyin. İnsan tek başına lisan geliştiremez, matematik, bilim, teknoloji tek başına olmaz. Sanat da, din de tek başına olmaz. Spor mesela. Dikkat edin; hayvanlarda spor yok, bizde hem fiziki hem mental olimpiyatlar var. Mesleğimizde bir şeyler yaratmak istiyoruz. Beynin anatomik yapısı içinde community brain var ve bakın orada ne toplamışız? Burada toplanan anne karnında başlıyor. Hala bilemiyorum kaçıncı aydan itibaren başlıyoruz bu toplama işlemine. Mesela görme sonradan ortaya çıkıyor. Bu toplama işlemi daha önce. Ama sonra da devam ediyor. Ailede, okulda ve çevrede. Bu sosyal beyin sürekli topluyor.

* Beynimiz en iyi ve en kötü yaratıcılığa da sahip. Tüm beyinler kötü işlere çalışsa dünya karışır. Ama beyinde kötü hisler durdurulabiliyor. Suçlu insanlar durduramıyor. Bunun arkasında ne yatıyor, henüz bilemiyoruz. Genetik nedenle dünyada suçlu olanlar yüzde 5 oranında. Kimse ben iyiyim, o kötü dememeli. Hiçbirimiz diğerinden iyi değil. Hem iyilik, hem de kötülük beynimizde var.

* Beynimizin yüzde kaçını kullanıyoruz sorusuyla sık karşılaşırım. Piyano çalınırken piyano yüzde yüz faaliyettedir. Mesele çalınan eser ve çalanın kalitesine bağlı. Bu ise yüzde hesabı değil. Anahtarı bulan sonsuzluğa ulaşabiliyor; Itri gibi, Bach gibi, Mozart gibi, Shakespeare gibi, Goethe gibi, Yunus Emre gibi, Mevlana gibi, Einstein gibi.’’

*  Herkesin içeriği muazzam, herkes sosyal beynini kendi topluyor. Benim içimde çocukluğumdan beri sonsuz bir merak var. Ben bizim evde bahçıvandım, bahçede her taşın altına bakardım. Her meyvenin iç yapısını incelerdim. Merak öğrenme için çok önemli. Bu merak sanırım aileden geliyor. . Babam bir merak oluşturarak araştırmamızı ister ve bizim de öyle olmamızı isterdi. Pasteur gibi, Edison gibi olalım; kaşif olalım arzu ederdi. Kendisi o zamanın Ulus Gazetesinde yazılar yazardı.

* Atatürk'ün kurduğu Türkiye ortamında yurtdışına eğitime gitme olanağı bulduğum için 'Gazi'nin eseri Gazi' ifadesi çok doğru. Ama hepimiz en sonunda Allah'ın eseriyiz

Okuduklarım ve bildiklerimle baktığımda makro ve mikro kozmosta gördüğüm mükemmellik karşısında şaşkın durumdayım. O zaman diyorsunuz ki, akıllı bir yaratıcı var. Akıllı yaratıcı, Allah. Düşünün ki insan hayatı kısacık. Dünya milyarlarca yıldır var. İnsan, en fazla 120 yıl yaşayabiliyor. İnsan toz parçası bile değil. Dalga içindeki bir damla.

Öğrenmek için kendim yapmalıydım Sadece okuyarak ve sadece gözlemle değil, ellerimle de öğrenmeliydim.”

Bugün kendisini anlatığımız, bilgilerinden hayat tecrübelerinden her zaman yararlanacağımız   okulumuz mezunu Gazi Yaşargil hocamıza Allahtan rahmet diliyoruz

Saygılarımızla




  
36 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
ANKARA ATATÜRK LİSESİ

ANKARA ATATÜRK LİSELİLER DERNEĞİ
Üyelik Girişi
ZİYARET BİLGİLERİ
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam55
Toplam Ziyaret340291
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar39.713039.8721
Euro46.574846.7614
Hava Durumu